Defalarca kez denediğimiz, çok fazla istediğimiz bazı şeyler var. Israrla olmayan ama bizim istemekten hiç vazgeçmediğimiz şeyler. Zihnimizde sürekli dönüp duran ve bizi meşgul eden o şeyleri bırakmak acaba nasıl olurdu? Bu yazımda bırakmanın gücü ve işleri kolaylaştırıcı etkisinden söz edeceğim.
Bırakmaktan bahsettiğimizde kulağa biraz olumsuz geldiğinin farkındayım. Sanki ortada bir kaybedilmişlik var gibi duruyor. Tabi biz insanlar kaybetmekten korkarız. Bu koruma modumuzun bir parçasıdır. Olası kayıplara odaklanıp kendimizi bundan uzak tutmaya çalışırız. Ancak daha önce hiç bırakmaya kayıp değil de bir kazanç olabileceği açıdan baktık mı?
Odaklanmadığımız hatta bilmediğimiz nokta, çoğu zaman bizimle uyumlu olmayan şeyleri bırakmanın onun sürekli zihnimizi meşgul etmesinden daha iyi olacağıdır. Bırakmak bir nevi yeni ve daha güzel şeylere kapı aralamaktır. Biliyorum bir şeyleri bazen çok fazla istiyoruz. Ama o delicesine istediğimiz şeyler bazen bize uygun ve bizim için iyi şeyler olmuyorlar. Zaten bizim için en iyi seçenek o olsaydı, belki de hayatta bu zamana kadarki deneyimlerimiz ve bağlantılarımız bize ona ulaştırmış olurdu öyle değil mi?
Bırakmak ne değildir?
Bırakmak; istediğimiz şeye karşı artık ilgisiz olmakla, önemsememekle, duygusal olarak hiçbir şey hissetmemekle ilgili değildir. “Tamam bırakıyorum, artık umurumda bile değil, ne olursa olsun” demek değildir.
Peki bırakmak nedir, neleri içerir?
O şeye karşı içimizdeki yoğun isteği, kafamızdaki yoğun düşünceleri serbest bırakmak demektir. Biraz esnemesine izin vermek ve o şeyi hayatımızda bir varış noktası olarak görmemek demektir. O şeyin gerçekleşmesine dair kesin bir şart koymadan hala o yolda gereken çabayı göstermek demektir. Ona muhtaçmış gibi davranmadan o hedef doğrultusunda doğru bir şekilde çalışacak kadar önemsemektir. Kendimizi gerçekleştirmenin ve kendi değerimizi belirlemenin bir yolu yapmadan isteklerimizi hala makul seviyede diri tutmak demektir. Bırakabilmek iyi ve kötü yanları olduğu gibi kabul edebilmektir. Söylediklerim çok kompleks geldiyse eğer kısacası avucumuzu biraz açmaktan bahsediyorum aslında. Onu ve kendimizi sıkıştırmadan, biraz yayılmasına, serbestçe gezmesine izin vermek demektir.
Tüm bu anlamlarıyla birlikte bence bırakabilmek, vazgeçebilmek edinmemiz gereken en önemli yaşam becerilerinden biri. Çünkü olmayan bir şeyi ısrarla sürekli olarak istediğimizde ona takıntılı hale gelmemiz çok muhtemel, eğer istediğimiz gibi sonuçlanmazsa da bunun yıkıcı etkilerini, sonuçlanmadığı ve hala öyle sonuçlanması istemeye devam ettiğimiz tüm bu süreç boyunca hissederiz. Aslında aydınlanmamız gereken kısım isteklerimiz ve hayattan beklentilerimiz üzerinde ne kadar kontrol gücümüzün olduğunu keşfetmektir.
İşin ironik tarafı
Herhangi bir şeyleri gereğinden fazla önemsediğimizde bunun üstümüzde bir baskı kurmasına, bizi sıkıştırmasına sebep olmuş oluruz. Baskı, sinir, stres altındayken mantıklı kararlar veremez, doğru aksiyonlar alamayız. İşin ironik olan kısmı da budur; bir şeyin üstüne ne kadar fazla düşersek, bizi ona yaklaştıracak bağlantılardan da o kadar uzaklaşmış oluruz. Yolumuz dikleşir, görüşümüz bulanıklaşır.
Bir şeyi artık bıraktığımızda, onun olmasının bizim için mutlak bir gereklilik olmadığını kavrayabildiğimizde, onun yerini alacak yeni bir şey için alan yaratmış oluruz. Biliyorum bu ihtimali düşünmek daha zor. Çünkü bir şeyi bıraktığımızda neyi bıraktığımızı, neyden vazgeçtiğimizi çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Ancak yerine gelecek yeni şeyleri net bir şekilde göremiyoruz, henüz gelmedikleri için “bilinmez”dirler. Bu yüzden gidenlerin önemi çok daha fazla olmuş oluyor.
Biriyle ayrıldığınızda onunla kurduğunuz tüm bağı kaybedersiniz ancak yeni bir kişiyle daha iyi deneyimler yaşayabilme ihtimalini ortaya çıkarmış olursunuz ya da yeni bir ilişkiye başlamıyorsanız bile, ayrıldığınız o kişiyle olan birlikteliğinizin size verdiği zararları ortadan kaldırmış olursunuz.
Bir işten ayrıldığınızda size daha uygun bir işe girme fırsatını -dolayısıyla da orda belki hayatınızın aşkıyla, belki de en iyi arkadaşınızla tanışma fırsatını- yakalamış olursunuz.
Her zaman koşturup durmamız, o istediğiniz şey için delicesine çabalamamız gerektiği düşüncesi, hala elde edememiş olma düşüncesi bizi inanılmaz bir strese sokuyor. Bundan biraz vazgeçtiğimizde kendimize dinlenme alanı açmış oluruz, bu da uzun vadede daha sürdürülebilir ve faydalı şeyler yapmamıza imkan sağlar.
Neden ısrarcıyız, bırakmamamızın sebepleri neler olabilir?
- Israrla denememize veya istememize rağmen gerçekleşmeyen şeyler gerçekten fiziksel olarak imkansız bir halde olabilir. Buna yapabilecek bir şey yoktur ancak bunun böyle olduğunu bilmemize rağmen ısrarla hala istemeye devam ediyorsak belki de dramayı seviyor olabiliriz. Olumsuz yaşam olaylarına tutunmayı seven, bundan beslenen biri olabiliriz. Drama, sizin hayatınızı daha anlamlı kılmanız için bir araç olabilir. Kısacası imkansızı seçmeye meyilli biri olabiliriz ve bu sefer de bunun altında yatan bir sürü farklı psikolojik sebeplere bakmamız gerekir.
- Yeni şeyler denediğimizde başarısız olmaktan korkuyor olabiliriz. Zaten başaramadığımız, olduramadığımız için bırakmamız gerektiğini söylediğim o şeyin başaramadığımız son şey olmasını istediğimiz için de yeni bir şeylere geçemiyor olabiliriz. “zaten bunu yapamadım, bu bir türlü olmuyor, ya başka şeyler de olmazsa? Bir başka şeyin daha olmamasını kaldıramayacağım, o yüzden bu şeyde hala ısrarcı olmaya devam edeyim” gibi bir düşünce bilinçaltımızda yatıyor olabilir. Yani bu ısrarın altında korkularımız kaygılarımız yatıyor olabilir.
Bir şey konusunda yoğun istekli ve aceleci olmanın kendimizi sabote eden yönü olabileceğini de ele almamız gerekiyor. Yani aslında bunlar farkında olmadan kendimizi sabote etme davranışları olabilir. Israrcı olmanın ve bırakmaya direnmenin sebeplerini kendi açımızdan düşünmekte fayda var.
Bir kayıp değil, bir değişim!
Toparlamam gerekirse bir şeyi bırakırken, onun bir kayıp veya başarısızlık olduğunu düşünmekten ziyade; yeni deneyimler için açılan bir kapı veya arınma süreci olarak görmenin çok daha kolaylaştırıcı ve rahatlatıcı etkisi olduğunu fark etmeliyiz.
Ben de hepimizin istediklerine ulaşabilmesini, tamamen herkesin kendi istediği gibi bir hayat sürmesini çok isterim. Ama bu bambaşka sebeplerden ötürü mümkün olmayabiliyor veya o an mümkün olmayabiliyor. İsteklerimizi takıntı haline getirmeden serbest bıraktığımızda ve üstüne hala yeteri kadar çalışmaya devam ettiğimizde belki bir gün gerçekleşecek. Neden olmadı, nasıl olmaz, ne zaman olacak gibi sorularla hayatı kendimize zorlaştırmaktansa ipleri biraz gevşetmek emin olun daha iyi olacak.
Yapmak istediğimiz bir şeyi yapamadığımızda veya tam olarak istediğimiz sonucu alamadığımızda bunu bir sorun olarak görmeyi bırakabiliriz. Defalarca kez deneme hakkımız var veya enerjimizi farklı bir yöne çevirme hakkımız var.
Bu yazdığım yazının siz okuyucularıma elbette ki ulaşmasını çok istiyorum. Ancak yeteri kadar ilgi çekici değilse veya yeteri kadar fazla kişinin önüne düşmezse bu yazım okunmayacak. Sorun değil, yeniden başka bir konu hakkında yazarım veya daha sonra bunu geliştirerek daha iyisini yazarım. Bu benim son hakkım değil. Ancak eğer bu dizeleri okuyorsanız zaten amacıma ulaşmışım demektir. Şu an bunu mümkün kılabildiysem daha fazlasını da neden yapamayayım ki?
Yapmamız gerekenler
- Hayattan beklentilerimizi makul seviyeye indirmek
- Bir insan olarak kontrol edebileceğimiz aslında ne kadar az şey olduğunu fark etmek
- Bırakabilmenin de bir güç olduğunu, pes etmek anlamına gelmediğini anlayabilmek (bir şeye takıntılı hale gelmeden onu yenmek gücü temsil eder)
- Verdiğimiz kararın doğru olup olmadığını anlamanın tek yolunun “o kararı vermiş olmak” olduğuna güvenmek
- Yeni deneyimlerin, açılan yeni kapıların bizi iyi bir yerlere götüreceğine inanmak
- Bırakmanın daha büyük ve daha faydalı bir şeye zemin hazırlayabileceğini görmek
- Bir şey konusunda yoğun bir şekilde ısrarcı olmanın kendimizi sabote eden yönü olabileceğini anlamak
Zihinsel gelişim çabaya değer,
İrem ♥
Yorum yazın
Bu site hCaptcha ile korunuyor. Ayrıca bu site için hCaptcha Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.