İhanet nasıl hissettirir?
İhanete uğrayan kişi bunu öğrendiğinde kendisine aniden kocaman ve çok güçlü bir şeyin çarptığı hissini yaşar. Ancak burada darbe alan insanın vücudu değildir. Dışarıdan bakıldığında vücudunda herhangi bir yara ve kan görünmez. Yara alan yeri içerilerde bir yerdedir. Ezilen yeri tam olarak ruhudur. Çok güçlü bir yıkıma uğrar. Bu yıkımın hissi çoğu zaman elden ayaktan bütün gücün çekilmesi gibidir, kişinin ayakta durmasını dahi zorlaştırır. Kişinin benliği, güveni, emeği zarar görmüştür.
İhanet gerçekleştiğinde beyne ne olur?
İhanete uğradığını öğrenen kişinin beyninin çalışma şeklinde değişiklikler meydana gelmeye başlar. Beyin hayatta kalmaya ve kendini olası tehlikelere karşı korumaya programlanmış bir organdır. Fark ettiği herhangi bir risk altında kendini koruma ve savunma moduna alacak, bu moda aldığı için de daha kontrolcü davranışlar gösterecektir. Beyindeki korku merkezi, beynin normal işleyişini ele geçirir. Çünkü ihanete uğradığı bilgisiyle çok yüksek bir şiddette uyarılmıştır ve artık onu sönümlemek zor olacaktır. Korkunun ve kaygının daha aktif olduğu bir beynin bundan sonra aldığı kararlar da değişecek ve mantıklı olması sorgulanabilir hale gelecektir. Kendini sakinleştirme, güvenli moda alma becerileri ne yazık ki daha pasif tarafa çekilecektir.
İhanet travması yaşayan kişi nasıl davranmaya başlar?
Daha önce olmadığı kadar meraklı ve tetikte hissetmeye başlar. Daha önce olmadığı kadar kontrolcü davranışlar göstermeye başlar. Bu “deliliğin” bir başlangıcı değildir, içinde yerle bir olan duyguların dışarı yansımasıdır. Travmaya uğrayan kişide elbette paranoya davranışları görünecektir. Çünkü içinde yitip giden şeyleri yerine koyabilmek için “dahası” şeklinde davranmaya başlayacaktır. Az önce bahsettiğim gibi; daha çok soran, daha çok eşeleyen, kontrol eden, karıştıran... kişi bunları yaptığı için mutlu da olmaz. Artık sürekli bir yetersizlik ve kaygı hali onu saracaktır. Bir şeyleri sürekli kendi koruması altına almaya çalışacaktır.
Kendini kapatma davranışı da en sık yaşanan durumlardan biridir. Yine böyle bir travmaya yaşamamak, yine bu kadar yıkıcı hissetmemek için kişiler kendini dış etkenlere karşı kapatmak isterler ancak bunu yaparken yaşayabileceği iyi şeylerden de feragat etmiş olurlar. Örneğin; umut etme, sevgi verme ve almaya karşı da kendilerini kapatırlar. Gerçekten güvenilir olan biriyle tanışma fırsatına karşı da kendilerini kapatırlar.
İhanet tam olarak güven sarsıcı bir durumdur. Büyük oranda diğerlerine karşı olan güvenin sekteye uğradığı ve diğerlerine güvenmenin çok daha zorlayıcı olduğu görülür. Ancak daha da fenası, kişinin bu güvensizliği içine -yani kendine- yansıtmasıdır. Artık kendine olan güveni de zarar almıştır ve kişi, insanları gerçekte oldukları gibi görme yeteneğine güvenemez hale gelir. “daha önce tanıdığımı sandığım ve hayatıma aldığım insan, bana ihanet etti beni aldattı. Demek ki ben insanları tanıma konusunda yeterince iyi değilim, doğru düzgün seçimler yapamıyorum” gibisinden bir düşünceyle güvensizlik yaşamaya başlar. Kısacası diğer insanları, olayları ve durumları değerlendirebilme ve iyi kararlar alabilme becerisine inanmamaya başlar.
Bundan sonra yaşanacak olan ilişkilerde bu güvensizlik hissi devam eder. Eğer kişi, hayatına bir başka kişi daha almaya karar verdiyse veya kendisine ihanet eden kişiyle ilişkisini sürdürüyorsa kafasında tekrarlayan olumsuz düşünceler de var olacaktır. Gerçekten beni seviyor mu? Bana karşı dürüst mü? Yeniden ihanete uğrayacak mıyım? Gibi sorularla düşünmeyi kendine zehir eder. Özellikle de yaşadığı acı ve güvensizlik hissi küçümseniyor ve bu ihanetin gerçekten yaralayıcı olduğu kabul edilmiyorsa. En kötüsü de zaten budur, ihanet gibi bir kötülüğü kabul etmemek ve hatta bunun bir hata olduğunu bile reddetmek. Kişi, karşısındaki kişinin bu ihanetin çok da önemsenecek bir şey olmadığını iddia ettiğini gördüğünde “tekrardan aldatılacak mıyım, bana karşı sadık mı” gibi düşünceler baş gösterir. “Ne de olsa zaten bunun pek de önemli bir mesele olduğunu düşünmüyor ve pişmanlık hissetmiyor, neden bunu tekrar yapmasın ki?”
Beyin tekrar eski haline geri döner mi?
Az önce travmaya uğrayan kişilerin beyninde yapısal değişiklikler ve veriyi işlemlemede farklılıklar olduğundan bahsetmiştik. Peki bu hep böyle mi kalır, beynin işleyişini travmadan önceki haline getirebilir miyiz? Bu soruya vereceğimiz yanıt hiçbir zaman “evet kesinlikle beyin tam olarak eski haline döner” olmaz. Çünkü beyin çok çok karmaşık bir yapıdır ve sürekli herhangi bir şeyleri işler haldedir. Bu akışı kontrol edebilmek imkansıza yakındır. Zaten beynin içinde olan her şey gözle görülebilir bir halde değildir. Ölçülebilen, sayılabilen bir şeyden bahsetmiyoruz. Bunu anlamak için şöyle bir örnek verebiliriz: beyin eğer bir puzzle olsaydı ve travmayla bir parça değişseydi, değişen parçayı görebilir, onu oradan alabilir ve yerine o parçanın ilk halini üretip koyabilirdik. Ancak beyin; ona en çok benzeyen bir puzzle kadar veya bir rubik küp kadar sayılabilen, görülebilen somut bir madde değildir. O yüzden beyindeki değişimleri olaylardan öncesi ve sonrası şeklinde ayırt edebilsek de kılı kılına hesaplayamayız.
Peki bu dediklerim ne demek oluyor? Kişi travmasıyla bir ömür yaşamaya mahkumdur anlamına mı geliyor? Ben çok karamsar bir senaryo mu çizdim şu an? Hayır. Değişim mümkündür.
Bir şeyler eskiye dönüp tam olarak kaldığı yerden sorunsuzca devam edemez çünkü o aradan belli başlı bir şeyler yaşanmıştır ve o şeyler hiç yokmuş gibi davranamayız ancak akılcı ve sabırlı bir terapi süreciyle bunun var olan etkilerini azaltıp değiştirebiliriz. Burada da beynin nöroplastisitesinden bahsetmek istiyorum. Beynin nöroplastisitesi istenen nöron aktivitesini sıkça tekrarlayarak yeniden aktivite etmiş olmayı içerir. Kabaca beynin esnek bir yapıda olduğu anlamına gelir. Beyin yaşadığı şeyler sonucunda katı bir cisim gibi o aldığı şekliyle sonsuza kadar kalmaya devam etmez zaten bu beynin travmalardan etkilenmesine de zıttır. Yani beyin zaten esnek yapıda olduğu için bir şeylerden etkilenir ve değişir. Beynin nöroplastisitesini olumlu anlamda kullanmak ve travmatik bireyin aldığı terapiler, eğitimler sonucunda onun hayatını yeniden normal seyirlerde işleyen hale getirmek mümkündür.
Travma konusunda çalışan bir uzmandan destek alınması tüm bu travmatik süreci daha iyi yönetmeye yarayacaktır. Kişiye stresle ve travmayla baş etme becerileri kazandırmak gereklidir. Bunu önce olayı ve kendini kabulleniş süreciyle, ardından kişiye kontrol edebileceklerini gösterme, olayları mantıklı bir şekilde yargılama ve değerlendirme becerisi kazandırma süreciyle devam eder. Uzman danışanına göre, danışanının yaşadığı travmasının şiddetine göre bir yol çizecektir. Burada en çok çalışması gereken kişi, kişinin kendisi olacaktır. Bu her zaman böyledir. Değişime, gelişime, kurtuluşa açık olmayan ve bunu istemeyen birinin elinden zorla tutup onu daha iyi bir yere getiremeyiz. Maalesef ki bunlarla baş eden binlerce insan var. Belli bir azim ve istekle hayatlarını çok daha iyi bir yere getirdiler. Onlar bunu yapabildilerse siz neden yapamayasanız? Biliyorum, böyle bir kötülüğe uğramak her anlamda çok yaralayıcı. Yiyecek olduğunuz yemekten aldığınız zevkin bile düştüğünü, her şeyi boş vermek istediğinizi, hatta kendinizi izole etmek istediğinizi biliyorum, anlayabiliyorum. Ancak hepimizin içinde bir yerlerde bizi yeniden ayağa kaldıracak ufacık da olsa bir gücün hala olduğuna inanıyorum. Uğradığınız bu ihanetin kendinizle ilgili olmadığını ve gerçekte kendiniz dışında kontrol edebileceğiniz ne kadar az şey olduğunu anladığınızda bambaşka bir bakış açısı ve olgunluk orada sizi bekliyor olacak. Lütfen biraz buradan bakmaya çalışalım.
Zihinsel gelişim çabaya değer,
İrem ♥
Yorum yazın
Bu site hCaptcha ile korunuyor. Ayrıca bu site için hCaptcha Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.