Bu yaşımıza gelene kadar sayısız olay yaşadık, sayısız duygu hissettik. Karar vermemiz, seçim yapmamız, başlatmamız ya da vazgeçmemiz gereken bazı önemli anlar oldu. Sizce bunların ne kadarı bizim irademiz ve farkındalığımız içindeydi? Acaba hepsinde bilinçli miydik, kendimize uygun şekilde düşünebilmiş miydik? Yoksa bize öğretilen belli başlı düşünce ve davranış kalıplarının içinde bir ömür mü geçirdik?
Bu yazımda “gerçekten ne düşündüğümüzü nasıl anlayabiliriz, bir şeyler irademiz dışında nasıl gerçekleşiyor” ondan bahsedeceğim.
Gerçekten ne düşündüğümüzü bilmiyor muyuz?
Evet demek biraz altı boş bir cevap olur. Ne düşündüğümüzü bilmemekten ziyade “düşündüklerimiz gerçek ve bize ait” zannediyoruz. Tam olarak hissettiğimiz gibi düşünüyor ve düşündüğümüz gibi davrandığımızı zannediyoruz. Aslında biraz karmaşık ancak örneklerle anlaşılabilir hale getireceğim. Hatta yazının en sonunda verdiğim örneği özellikle okumanızı tavsiye ederim.
Hayat boyu sıklıkla deneyimlediğimiz duygular sevinç, üzüntü ve öfke oluyor. Her bir olayda sadece 1 tanesini hissediyoruz gibi geliyor. Ancak daha başka duygular ve altında bir sürü farklı hisler yatabiliyor. Her birinin ayrıca farkında olmadan yaşıyoruz. Özellikle zorlayıcı yaşam olaylarında bu duyguları yaşamaya ve düşüncelerde işlemeye fırsat tanımadan bir an önce kapansın istiyoruz. Karar almakta bize korkularımız ve keşkelerimiz eşlik ediyor, bu da kararları mantıktan uzaklaştırabiliyor.
Örneğin;
- Bir genç, üniversitede bölüm seçerken çok aceleci davranıyor.
- Bir kişi ilişki yaşamaktan korktuğu için karşısına çıkan herkesi reddediyor.
- Bir başkası kendisine uygun olmayan, kendisini tüketen bir işte çalışıyor.
- Bir anne, çocuğunu çocuğun istemediği kurslara gönderiyor.
- Bir başkası hiç yakın olmadığı kişilere dahi en yakın sırlarını açıyor.
Yani kimse neyi neden yaptığını tam anlamıyla bilmiyor ya da korkuyla aceleyle hareket ediyor. Hal böyleyken gerçekten aslında ne düşündüğümüzü bilmiyoruz.
Peki neden böyleyiz? Gerçek düşüncelerimizi ve hislerimizi tanıma konusunda neden bazen pek iyi olmayabiliyoruz?
Çünkü içsel derinliğimizi keşfetmek için eğitilmedik. Kimse bize aslında zihnimizin derinlerinde neler olabileceğini öğretmedi. Hızlı hareket etmek, hızlı karar vermek üzere büyütüldük. İçine doğduğumuz ailenin kurallarına, içine doğduğumuz toplumun kültürüne uyum sağlamamız gerekiyordu. Onların bizi kabul etmesi, bizi sevmesi için onlar gibi olmak gerekiyordu. Çocukken ağladığımızda büyüklerimiz “neden ağladığımız” üzerinde durmak yerine, sadece ağlamamızın son bulması için çaba gösterdi. Hayal kırıklığına uğradığımızda kimse bize “aslında ne beklediğimizi, neyin istediğimiz gibi gitmediğini” sormadı. Elbette bunu yapan ebeveynler de var ama yapılmayan durumlar için konuşuyorum ve kimseyi suçlamıyorum. Sadece olası sebeplere odaklanıyorum ve bunu çocukluktan başlatıyorum. Çocukluğumuz -daha doğrusu nasıl yetiştirildiğimiz- çok önemlidir çünkü bugün doğmadık. Eğer 30 yaşındaysak sadece 30. yaşımızı ele alıp, geçen 30 yıl hiç yaşanmamış gibi davranamayız.
Gerçek Düşüncelerimizi ve Hislerimizi Bilmiyor Olmamızın Sebepleri:
1. Kültürel bakış
Türkiye kolektif özellikleri sıklıkla barındıran bir toplum. Yani toplulukçuluk anlayışını benimseyen ve birlikte hareket eden bir toplum. Bir hareket etmek, birlikte bulunmak bu toplumda bu kadar önemliyken kişilerin bireysel olmasına yeteri kadar izin yoktu. Hatta bireysel olmak isteyen insanlar biraz kötü algılanırdı. Tüm bunlar bir aradayken bizim kendimiz olmamız, belki de diğerlerinden farklı olabilecek görüşler benimsememiz düşük bir ihtimaldi.
2. Keşfetmekten ve yeniliklerden korkmak
Diğerlerinden farklı olabilecek yeni şeyleri keşfetmekten korkan bir yanımız olduğunu da söyleyebiliriz. Diğerleri gibi olmayan bir fikrimizi söylediğimizde bizi eleştirecek insanlar içinde büyümüş ve hala bu gibi insanlar arasında bulunuyor olabiliriz. Kendi fikrimizi söylemekten korkmak onları unutmamıza veya bastırmamıza sebep olur ve gün yüzüne çıkmadıkları için de anlamlandıramayız.
Ayrıca zihnimizin derinliklerine indiğimizde karşılaşmak istemediğimiz manzaralar var olabilir. Bu çok önemli bir madde. Bizi kendi içsel dünyamızdan uzak tutan şey, vardığımız yerlerin çok zor yerler olmasıdır. Belki çocukluk travmaları, belki de kötü bazı anılar. Bunlarla yüzleşmekten korkmak ve bunları bastırıyor olmak gerçekten ne hissettiğimizi, o konu hakkında ne düşündüğümüzü hiçbir zaman anlayamamış olmamıza sebep olmuştur.
3. Medyanın etkisine kapılmak
Günümüzde medyanın etkisini göz önünde bulundurmamak imkansız. Sosyal medya akımları, sosyal medyadaki influence gücü bizi büyük oranda tek tipleştirdi. Çoğu zaman sosyal medyada gördüğümüz bir ürünün “gerekli olduğu sanısı” o ürünü satın almamıza yol açtı. Tabii ki bir ürün satın aldık diye kendimizi tanımıyor olmuyoruz. Demeye çalıştığım şey ihtiyacımız olup olmadığını düşünme girişiminde bile bulunmuyoruz. Herkes gibi olmak bizi kendimiz olmaktan ve kendimizin aslında ne düşüneceğini bilmekten epey bir uzaklaştırdı.
4. Başkalarından tavsiye almak
Bu biraz garip gelmiş olabilir ancak hayatını başkalarının inisiyatifine bırakmak her zaman pek mantıklı görünmüyor. Kendi hayatımızdaki olaylar üzerine kendimiz düşünmeliyiz. Bizim yerimize başkalarının düşünmesini istediğimizde kendimizi anlayabilmemiz çok zor. Özellikle bu yolu sıklıkla tercih ediyorsak ne istediğini bilemeyen, kendi beklentilerinin ve düşüncelerinin farkında olamayan insanlar oluruz. Ne de olsa birileri bizim yerimize düşünüyor, bizim bir içsel yolculuk yapmamıza gerek kalmıyor. Elbette vizyonuna ve objektif niyetine güvendiğimiz birileri bize yardımcı olabilir ancak bunu çok abartmadan yapmalıyız.
Peki Kendi Düşüncelerimizin Farkına Varabilmek İçin Neler Yapabiliriz?
Kendimizi kontrol etme becerisini kazanmamız gerekiyor. Yaşanan olaylar hakkında sık sık kendimize ne hissettiğimizi ve düşündüğümüzü sormamız gerekiyor.
Çok öfkelendiğimiz, çok üzüldüğümüz, çok şaşırdığımız olaylar üzerine “tepki vermeden önce” düşünmeliyiz. Tepki vermeden düşünmek dürtüsel hareket etmemizin ve kendimize yanlış yapmamızın önüne geçecektir. Eğer o an çok yükseksek ve tepki vermeden düşünmeye fırsat bulamadıysak -tamam, sorun değil-. O an yaşanıp bittikten sonra “ben ne yaptım, neden böyle yaptım, en başta neye sinirlenmiştim ya da neye üzülmüştüm” gibi sorular yöneltebiliriz kendimize.
Günlük tutmak neyi neden düşündüğümüzü anlamak için çok yardımcı olacaktır. Günlük tutmanın biraz küçümsendiğini düşünüyorum ancak insanın kendisiyle sohbet edebilmesinin aslında çok güzel ve gerçekçi bir yolu. İlla yazmak zorunda değilsiniz, video da çekebilirsiniz. Kendinizle “hiçbir yargılayıcı ve hiçbir dinleyici/izleyici olmadan” konuşmak kendinizi anlamanız için muazzam iyi bir yoldur. Çünkü etrafta size baskı kurabilecek hiçbir şey yok ve gerçek düşüncelerinizi kontrol etmeniz, onları makul bir seviyeye indirmeniz gerekmeyecek. En saf haliyle ağzınızdan ya da kaleminizden dökülecekler. Böylece onları -oldukları gibi- görebileceksiniz.
Örneğin ilişkide kıskançlıktan ve huzursuzluktan hiç hoşlanmayan birisiniz. Ama giydiklerinize, gittiğiniz yerlere karışan bir kadınla veya bir erkekle berabersiniz. Hayatınızı kısıtlamasını hiç istemiyorsunuz ama bazen kısıtlamasına göz yumuyor, bazen de baş kaldırıyorsunuz. Bu çok yaygın olduğu için bunu örnek veriyorum.
Şimdi bir bakalım.
- Kıskanç bir kadınla/adamla bir ilişkide olmaktan ve kendinize karışılmasından hoşlanmayan biriyseniz neden bu kişiyle birliktesiniz?
- Acaba içten içe kıskanılmayı, kontrol edilmeyi seviyor olabilir misiniz?
- Kıskanılmayı bir sevgi göstergesi olarak mı görüyorsunuz?
- Ya da kıskanılmayı gerçekten sevmiyorsunuz ama partnerinizi öfkelendirmek hoşunuza mı gidiyor?
- Partnerinizi (karınızı/kocanızı) öfkelendirmek onu cezalandırma yönteminiz olabilir mi? Partnerinizle ne gibi bir probleminiz var da onu öfkelendirmek istiyorsunuz?
- Bir de huzursuzluktan hoşlanmayan biriydiniz. Madem böylesiniz, huzursuzluğun çıkmasını veya devam etmesini –ister istemez- bir şekilde neden sağlıyor olabilirsiniz?
- Acaba huzursuzluk çıkmasını seviyor, kaostan besleniyor olabilir misiniz?
- Veya kıskanç partner tarafından kıskanıldığınız ve sürekli kısıtlandığınız için mağdursunuz ve sıklıkla mağdur olmaya mı ihtiyacınız var? Kurban psikolojisinde olabilir misiniz?
- Partnerinizin gözünün içine soka soka onun hoşuna gitmeyecek şeyleri özellikle yapıyorsanız, bunu yapmanız bir güç gösterisi olabilir mi?
- Veya ilişkide hiç görülmüyorsunuz da böyle davranarak acaba dikkat çekmeye mi çalışıyorsunuz?
Gibi bir sürü soru olabilir. Bu soruların elbet bir cevabı var. Soruları kendinize göre çeşitlendirebilir ve üzerine düşünebilirsiniz. Gerçek düşüncelerinizi ve aksiyonlarınızı anlamanın tek yolu budur. Sürekli kendinize soru sormak ve üstüne içsel bir yolculuk yapmak.
Zihinsel gelişim çabaya değer,
İrem ♥
Yorum yazın
Bu site hCaptcha ile korunuyor. Ayrıca bu site için hCaptcha Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.