Kendimizi yakın ilişkilerden geride tuttuğumuz zamanlar olabiliyor. Ancak bazılarımız aşktan özellikle kaçıyor veya içinde bulunduğu ilişkiyi baltalamak için elinden geleni yapıyor. Peki neden bir insan, aşktan kendini esirger ki? Neden bir insan, samimi ve düzgün bir şekilde aşk yaşayabileceği birinden kendini uzak tutmak ister? Bu yazımda insanın kendisini sevgiden mahrum bırakmasının ve alabileceği sevgiyi yok etmek için çabalamasının nedenini konuşacağım.
Bugünkü bizi var eden, sorunlu ve sorunsuz tüm davranışlarımızın temelini oluşturan geçmiş yıllarımıza inmezsek olmaz. Biraz geçmişe yolculuk yapalım ve olanları hatırlayalım. Yaşamımızın herhangi bir döneminde çok sevdiğimiz, bize çok yakın olan bir insanı düşünelim. Büyük çoğunluğumuz anne babamızı düşündük. Dünyayı yeni tanımaya başlayan bir çocukken her şeyi ebeveynlerimizden öğrenir, onların ilgisine ve sevgisine ihtiyaç duyarız. Bize verdikleri sevgi, aynı zamanda bize öğrettikleri sevgidir. Yabancı olan dünyayı tanımaya başlayan ve bize bu konuda rehberlik eden ebeveynlerimiz (ya da herhangi çok sevdiğimiz biri veya bakım verenimiz) belki bir gün bir şekilde bizim yanımızda olmayı bıraktılar. Bunun sebebi ağır bir şekilde hastalanmaları veya depresyona girmeleri, bizi terk edip gidip yeni bir aile kurmaları olabilir. Daha küçükken ve ona en fazla bağımlı olduğumuz dönemdeyken birden yalnız bırakıldık. Belki de bu kadar radikal bir şey yaşanmamıştı, sadece bir kardeşimiz doğmuştu ve bizim üzerimizdeki bütün ilgi ve sevgi küçük kardeşimize kaymıştı. Elbette kardeşimize de bakılmalıydı ancak biz de nihayetinde çocuktuk ve hala o çok sevdiğimiz annemizin ilgisini istiyorduk. Belki de bu da değildi ancak çok yoğun bir iş hayatı olan ebeveynlere sahiptik. Onlar sürekli çalışırlarken onlara ulaşamıyorduk. Bu saydığım herhangi sebeplerden biri veya daha başka bir şey olabilir. Sonuç olarak, biz daha küçücük bir çocukken bir şekilde görmezden gelindik ve ilgisiz bırakıldık. Sevgiyi bu şekilde aldık veya alamadık 🙁
Ne yazık ki bağımsızlığı öğrendik ve bağlanma konusunda sorunlu olabilecek davranışlar sergilemeye başlar olduk. Güvenli olanın insanlardan uzak olmak ve onlarla yakın ilişkiler kuramamak olduğunu zannettik. Çok fazla kitap okuyan, hayvanlar dünyasına, uzaya veya evrene hayranlık duyan, bilgisayar oyunlarına takıntılı olan insanlar olduk. Bunları yaparken bunların farkına bile varmadık; sadece tek bildiğimiz şey insanlara güvenilmeyeceği ve onlarla samimi ilişkiler kurmanın mümkün olmadığı oldu.
Tüm bu yaşadıklarımız bizi aşktan da uzaklaştırdı ancak aşkı yaşama isteğinden değil... Yani aşkı isteyen ve aşka özlem duyan bir insanken, aynı zamanda düzgün bir aşk yaşayamayan ve sürdüremeyen bir insan da olduk.
Bir gün bir ilişkiye başladığımızda ortaya çıkan herhangi bir sorundan dolayı ayrılırız ve bu ayrılık bizim için çok kötü bir şey olur. Hem aşktan uzak kalmak isteriz hem de aşkı kaybettiğimizde ağlarız. Aşkı bulma ve yaşama isteğiyle, ondan kaçma ve onu baltalama isteği sürekli birbiriyle çelişir. Bu çok yorucu ve garip bir paradokstur. Hatta bizim için asıl dehşet verici olan aşkın başarısız olması değil, aşkın bir şekilde yolunda giderek başarılı olmasıdır. İlişkilerin gerçekten samimi bir yakınlıkta ve güvenli olması tanıdık olduğumuz bir şey değildir ve bu yüzden istemeyerek de olsa kendimizi bundan uzak tutarız. Bu nedenle içerisinde bulunduğumuz ilişkiyi sürekli bocalamak için adımlar atarız. Bazılarımız bunu kötü veya imkânsız kişilerden hoşlanarak yapar. Örneğin başka bir ülkede yaşayan bir insan, zaten başka biriyle evli olan bir insan, yaş veya statü olarak bize aşırı derecede uzak olan bir insan olabilir. Bilinçaltımızda bu kişilerin bizimle aşk yaşayamayacağına dair ufak bilgiler vardır. Biz de bize sevgi vermeyeceğine özellikle emin olduğumuz insanlardan sevgi dileniriz. Hatta bazen uzaktan hoşlanmakla kalmayıp bilerek bu kişilerle ilişkiyi başlatırız. Diğer ülkedeki sevgilimizle görüşme/buluşma sorunları yaşayacağımızı, evli bir adamla/kadınla yasak bir aşkın doğru olmadığını ve can yakacağınızı biliriz. Bilmemize rağmen başlarız çünkü asıl istediğimiz şey, yürümeyen bir ilişki ve dramanın kendisidir.
Biriyle birlikte olduğumuzda da sürekli şikâyet edecek bir şeyler buluruz. Karşımızdakinin aslında bize tam olarak uymadığı konusunda ikna olmak için sürekli kusurlar ararız. Bu yaptığımız şey “mesafe oluşturmak ve bunu yönetmektir”. Gerçekten içtenlikle mutlu olacağımız bir an olduğunda bunu baltalamak isteriz. Özellikle uzun süredir sorun çıkmayan ve huzurlu giden bir ilişkinin içindeysek, arada yeni bir uçurum yaratmanın yollarını ararız. Çünkü ilişkileri “sağlıklı ve huzurlu alanlar” olarak öğrenmedik. Tam tersine bir ilişki gürültülü olmalıydı, işte o zaman güvende hissedecektik çünkü öğrendiğimiz şey buydu. Bunu hiç farkında olmadan yaparız. Bilinçaltımız, bir yerlerde gün yüzüne çıkaracak bu mesajları saklı tutar ve yeri geldiğinde ortaya çıkarıp kavgayı başlatmış olur. Hem küçük hem de büyük yollarla, ruh halini nasıl düşüreceğimizi, aramızdaki bağı nasıl bozacağımızı ve güveni nasıl yok edeceğimizi çok iyi biliriz ve bunu uygularız. Belki bu yaptıklarımız bir ilişkiyi tamamen bitirecek kadar değildir, (hatta çoğu zaman zaten bitirmeyi istemeyiz) ama kesinlikle karşımızdaki kişiyi yıldıracak ve endişelendirmeye yetecek kadardır. İşlerin asla gerçekten yürümeyeceğine emin oluruz ve istediğimiz de zaten budur. En acısı da bunları isteyerek yaptığımızı ve aslında ilişkiyi yürütmenin bizim kontrolümüzde olduğunu bilmez, tüm bu yaşananların “kötü şansımız” yüzünden olduğunu düşünürüz.
Seanslarımda en ama en sık karşılaştığım olgu, işte bu yazıda anlattıklarımdır. Çoğunluğumuz güvenli bağlanan bireyler olmadığımız için seanslarımda bu durumla sık sık karşılaşır ve işlerim. Bu anlattıklarım sizin davranışlarınıza benziyor mu diye bir düşünmenizi istiyorum. Hal böyleyse kendinize şefkat göstermeniz gerekecektir. Geçmişe bir dönüp bakmalıyız. Ebeveynlerimizle aramızdaki kopuk bağların, yetişkinlikte yaşadığımız ilişkileri nasıl etkilediğini merak etmeli ve üzerine düşünmeliyiz. Aslında bizler kötü veya beceriksiz insanlar değiliz. Sadece çok kötü bir şekilde incindik. Bunu ebeveynlerimiz (çocukken bakım verenlerimiz) bizi görmezden gelerek ve bize yeteri kadar sevgi ve ilgi vermeyerek yaptılar. Ancak bu yine de onları suçlamamız için bir sebep değildir. Zaten mesele bir suçlunun var olması da değildir, mesele yalnızca fark etmek ve iyileşebilmektir. Onların bunu hangi sebeple yaptığını bilmiyoruz. Belki mecburiyetten belki de bilgisizlikten bizimle yeterince ilgilenemediler. Bunu aşmanın yollarından bir tanesi ebeveynlerimizle yakınlaşmak ve bunun üzerine konuşmaktır. Bu sayede bağ kuramama davranışımızın nereden ve nasıl geldiğini anlayabilir ve bugünkü davranışlarımızı bir mantık çerçevesine oturtabiliriz. Bunu keşfedebilmek ve kavrayabilmek bizi biraz sarsabilir ancak sonucunda ruhen ve zihnen çok daha aydın bir konumda olacağız. İlişki içinde bulunduğumuz kişiyi reddetmek ve ondan uzaklaşmak yerine ona çok daha yakın olabiliriz. Bu yakınlık düşüncesi bizleri en başta korkutabilir, biliyorum. Ancak partnerimizin bizi mutlu etmesinden ve huzurlu bir ilişkinin içinde olmaktan korkmak sizce ne kadar mantıklı? Kulağa biraz olsun bile absürt geldiyse kim bilir kalbinizi ve ruhunuzu ne kadar yormuştu... Yakın ilişki kurmak bir ihtiyaçtır, iyileştiricidir ve her yaş için yeniden başlanabilir.
Zihinsel gelişim çabaya değer,
İrem ♥
Yorum yazın
Bu site hCaptcha ile korunuyor. Ayrıca bu site için hCaptcha Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.